`SADE BİR SORUNU ÇÖZMEK BİLE BİR ÖMRE DEĞER...`

İş çıkışı trafik yoğun, öğlen yemek var, yoğun; kar-yağmur yağdıysa felç; kaza olursa bitik... Hasılıkelam İstanbul'un trafik sorunu bitmez. Olağan ya da olağanüstü fark etmez; ne olursa ya da olmazsa fark etmez; İstanbul, trafik yoğunluğundan ibaret kalmış.

Hele öyle bölgeler var ki maazallah saatine denk gelir de -eskilerin deyimi ile eşşek saati- o bölgeye düşerseniz, o gününüzü unutun; bir saatiniz 1 km.lik yolda tükenir. Sizin de işiniz filan varsa sinirden çatlarsınız, psikolojiniz bozulur.

Trafik yoğunluğu her ne kadar sinirlerin bozulmasına, zamanların boşu boşuna tükenmesine, dur-kalklar sebebiyle enerji israfına sebep oluyorsa da bunların hepsi birer sonuç... Hiçbiri sebep değil. İstanbul trafiğinin şu an sebepleri arasında toplu ulaşımın yeterince olmaması, nüfus-araç yoğunluğu, bölge yapı planlamalarındaki duyarsızlık, iş-yaşam alanlarının planlanamaması ve bunlara ekleyebileceğimiz kısa/uzun ölçekte oluşmuş bir yığın mesele var. Yani çok yönlü düşünülmesi ve gelecek planlamalarında -azade olmamak üzere-kompleks çözümlere ihtiyaç duyulan bir yığın mesele...

İstanbul, yeni kurulan bir şehir değil. Yeni fark ettiğimiz bir değerimiz de değil. Türkiye'nin dünya çapında bilinen tek markası, hatta Türkiye'yi tanımayan birçok insanın bile bildiği, duyduğu bir marka şehir...Bilinmeyen hiçbir meselesi yok İstanbul'un, göremediklerimiz var, düşünmediklerimiz var. İstanbul'un meselelerini çözmenin nirengi noktası, "mesele" oluşumunu engellemek... Kısaca, doğru planlamalar yapmak... Ve bugün oluşan sorunların temelinde planlamaların yapılmaması var...

Trafik sorunu ciddi bir planlama ile çözüme kavuşturulacak bir meseledir. Ancak; bunun çözümü ne sadece alt-üst geçitler, ne köprüler, ne denizaltı geçişleri, ne de toplu ulaşımdır. Belki bunların hepsini ve "dahasını" mezc edebilecek bir organizasyondur. Konut/işyeri dengesinin planlamada yer almadığı, enerji, su, besin, kirlilik unsurlarının iyi hesaplanmadığı durumlar -çözümü için yaptığımız planlamaları bitirmeden- sorunu hacmi büyümüş halde karşımıza çıkaracaktır.

Ulaşımın en net kendisini hissettirdiği ana omurgayı iş ve konut hayatının arasında yer alan çizgi oluşturuyor. İnsanların gönüllü olarak araçlarını terk edip toplu ulaşıma katılacaklarını düşünüyorsak; bu büyük bir yanılgı... Özel araç sahipleri toplu ulaşımı kendilerini rahat hissedeceklerinde ya da çok mecbur kalınca tercih edeceklerdir. Öyle ya; insanların balık istifi üst üste seyahat ettiği metrobüslere gönüllü olarak binmek ancak bir mazoşist eğilimin göstergesidir.

AK Parti hükümeti hem İstanbul hem de Türkiye için bir şans... Ancak bu şans Başbakanın "atak" taraflarıyla renkleniyor. Ve İstanbul bu şansı son on yılda çok iyi kullanamadı. Hükümetin planladığı büyük projeleri bir tarafa bırakırsak, yerel yönetimlerin -olanı devam ettirmekten- öteye geçmediklerini görürüz. Başbakan'ın, İstanbul için dengelerin ötesinde bir tercih yapması gerektiği de aşikâr...  Artık bir sorunu çözmek için "bir ömrün geçmesini", bir başkanın yaşlanmasını, bir seçimin daha kazanılmasını beklememeliyiz.

Kimse 90'ların başlarına dönüp, o zamanki İstanbul'da yaşamak istemez. Olduğumuz yerde de kalmamalıyız.Kentsel dönüşümle yenilenecek olan İstanbul'da -eskiye dönmemek için- daha dikkatli ve itinalı adımlar atmalıyız. Bu şehirde yaşayan insanlar olarak bunu hak ediyor muyuz bilmiyorum ama; İstanbul bunu hak ediyor...

*** 
Kaynak: 
http://sehrehaber.com/yazi-mehmet-davut-goksu-sade-bir-sorunu-cozmek-bile-bir-omre-deger-51.html 

28 Ekim 2013 Pazartesi