YILMAZ ÖZDİL`İN TANIMADIĞI FATİH / 1453

Tarihin derinliklerinde yer alan şahsiyetlerle ilgili bilgiler bazen net olmaz. İsteyen istediği tarafa çeker. Herkes başka bir tarafını görür ya da görmek, göstermek ister. Kiminin zalimi mazlum, kiminin mazlumu zalim, kiminin kahramanı korkak, kiminin korkağı da kahraman seviyesinde takdim edilebilir, edilmiştir de...

 

Ama Fatih, bunlardan biri değil. Kim olduğu, neler yaptığı, sevdiği/sevmedikleri, hedefi belli olan bir adam. Yılmaz Özdil bir yazı kaleme alarak bizlere bir ders vermek istemiş. Fatih'i tanımadığımızı, Onun bizim gibi cahil-cühela olmadığını, Grek-Roma-Truva medeniyetlerine ait de olsa, değerlere hayran, sanat-tarih-bilim yolunda kadir-kıymet bilir bir adam olduğunu anlatıyor.

Hatta kütüphanesini inceletenin, Mustafa Kemal olduğunu da eklemiş. Siz kimsiniz ki, kendinizi Fatih'e dayandırıyorsunuz diyerek de bitirmiş...

 

kabul etmeliyim ki iyi bir ders. Özdil'in anlattığı özelliklerinin çoğunu muhafazakar camiada bilen çıkmaz. Ancak hiç kusura bakmasın, laik-seküler yoldaşları arasından hiç çıkmaz.

Ama anlaşılan Yılmaz'ın da bilmediği tarafları var bu Cihan Sultanı'nın. Hatırlatmada da fayda var.

 

Bu cihan Padişahı Fetih yolunda Akşemseddin gibi işi ilim ve tekke olan bir sûfîyi yanına aldı. O'nun İstanbul'u kırk günde alırız sözüne iman etti ve kırk günde alamayınca nedenini ona sordu. Aldığı cevap karşısında da ordusu ile ilgili yeni düzenlemeler yaptı.

Yine aynı sûfînin keşfi ile gösterdiği Eyüp Sultan'ın yerini türbe yaptı. (şimdi siz keşif-keramet-türbe bilmez adamlarsınız, ülkeniz de şeyhlerin, meczupların ülkesi değil. Bilgi için tasarladığınız seküler ilahiyatçılara da soramazsınız. Artık tasavvuf literatürüne bakarsınız.)

 

Yetmedi...! Savaşın yarı payını aynı Şeyh efendiye ait gördü ve karşılamaya gelen Bizanslılara çiçek vermeleri için onu gösterdi. Hani cumhuriyetin ilk yıllarında uydurma sebeplerle astığınız Şeyhler gibi bir adamdı, nihayet Akşemseddin...

 

İstanbul'u aldıktan sonra bu genç adam Akşemseddin'e kelimenin tam anlamıyla musallat oldu. Ondan tarikat dersi almak istiyordu. Şeyh, genç padişahın ikide bir yanına gelme isteğinden rahatsız oldu. Hatta bir gelişinde bacaklarını uzatıp toplamadı. Anlasın da hükümdarlığına gitsin diye. Zaten baktı ki olmayacak oğlunu yanına alıp yayan olarak Göynük'ün yolunu tuttu ve orada vefat etti.

 

Bugünkü Vefa semtine adını veren Şeyh Ebu'l-vefâ'ya da dadandı bu genç padişah... Ne yaptı, ettiyse yüz bulamadı. Ders alamadı. Zamanın fatih'ini geri çevirdiler. İznik'ten Şeyh Eşrefoğlu Rumi'yi getirtti; Annesinin hastalığı bahanesi ile. O da ilk fırsatta döndü ve tekkeye girince "sultanların kalbinden bizim, bizim kalbimizden de sultanların sevgisini çıkar" diye dua etti.

 

Her yıl, bir yıllık ücretleri dağıtılmak üzere, İslam coğrafyasındaki bütün ilim adamlarının ve sûfilerin maaşlarını Kabe'ye gönderir ve parmak ya da mühür karşılığı dağıttırırdı. Bu sizden ne kadar uzak değil mi Yılmaz? Okuyucularından bir Afrikalı yetime yardım eden var mıdır? Bir Ortadoğuluya sahip çıkan var mı? Yolda bir Suriye'li görünce içinizden ne geçiyor? Geçtim; yetim başı okşayan var mı sen onu söyle...?

 

Şeyh Yusuf Nebhâni ve İmam Yâfiî, kitaplarında, listede adı olmayan velilerin tavaf yapanlar arasında Fatih'i bulup mühürlü kağıt alıp getirdiklerini, Fatih'in tayy-ı mekan yaparak Kabe'ye sürekli gelen velilerden olduğunu anlatırlar. Şimdi tayy-i mekanı da soracaksın ama siz tekke ve zaviyeleri kapatıp, bu ülkeyi Fatih'in hocalarına yasaklı ilan edene kadar çoluk-çocuk bile biliyordu. Şimdi abayı ecdadından hayatta olan yaşlılar varsa, sor anlatırlar.

 

Aslında Fatih'in kim olduğunu ve hedefini kendisi anlatıyor. Yazı sonuna ekliyorum, dikkatlice oku. Siz harf devrimi yapmadan önce herkes anlayabilirdi ama maalesef şimdi fatih'in ne dediğine bile açıklama yazmak zorundayız. Senin için bir açıklama da ben yazdım. Bilmem anlatabildim mi?

 

Yazının sonunda da Recep Tayyip Erdoğan için "sen kimsin, Fatih kim" demişsin. Ben de şimdi soruyorum: Siz kimsiniiiiz, Fatih kim? Belki de bu sorunun cevabını ataların biliyordur..! Olur ya belki Fatih'i tanımışlardır. Sor.

 

***

 

Sayın kalemşör! Fatih, senin saydığın kadar -hatta fazlası- ilim, felsefe ve pratiğe sahip iken hakikatin, yani kendisini insan yapan aslî unsurun ne olduğunu bildi ve tevazu kemerini kuşandı. Ben de sadece o tarafını yazdım. Darısı senin, seküler yoldaşlarının, ilahiyatçı paydaşlarının başına...  

 

 

İmtisal-i câhid-ü fillah olupdur niyyetim

Din-i İslam'ın mücerret gayretidir gayretim

(Allah için kafirle cihad nasıl yapılır, Sadece İslam için buna örnek olmak istiyorum )

Fazl-ı Hakk u himmet-i cünd-i ricâlullah ile

Ehl-i küfrü serteser kahr eylemekdir niyyetim

(Allah'ın üstün kıldığı ve yücelttiği velilerin yardımı ile kafirleri kahr etmektir niyetim)

Enbiyâ vü Evliya'ya istinadum var benim

Lutf-ı Hak'dandır heman ümmid-i feth ü nusretim

(Peygamberlerin ve Velilerin sözlerine dayandım bu bağla Allah'tan lutuf; fetih ve nusret sahibiyim)

Nefs ü mal ile n'ola kılsam cihanda ictihâd

Hamdülillah var gazâya sad hezârân rağbetim

(Bütün varlığımla cihada kalkmama şaşmayın, Allah için savaşmayı seviyorum)

Ey Mehemmed, mu'cizât-ı Ahmed-i Muhtâr ile

Umarım galip ola a'da-yı dine devletim

 

(Bütün alemin idarecisi Muhammed peygamberin mucizeleri ile din düşmanlarına galip geleceğim)

2 Haziran 2016 Perşembe